Sanılanın aksine bebekte kalça çıkığının oluşumu ani ve akut bir olay olmayıp, zaman içerisinde gelişir. Bu zaman dilimi anne karnında bebeğin organlarının oluşumu sırasında başlayıp, doğumdan sonra da (eğer tedavi edilmezse) ilerleyici bir şekilde devam eder.

Doğuştan kalça çıkığını (DKÇ) ve bunun oluşturduğu sorunları ortaya koymadan önce DKÇ’nin doğru tanımını yapmak gerekir. Türk Ortopedi Tarihinin saygıdeğer hocalarından Prof. Dr. Akif Şakır SAKAR derslerinde DKÇ’yi “Kase şeklinde olması gereken kalça ekleminin tabak şeklinde olması”” şeklinde tanımlamıştır. Bu tanımlama kafamızda somut bir şekil oluşması açısından bugün de bize yol göstericidir. Sanılanın aksine bebekte kalça çıkığının oluşumu ani ve akut bir olay olmayıp, zaman içerisinde gelişir. Bu zaman dilimi anne karnında bebeğin organlarının oluşumu sırasında başlayıp, doğumdan sonra da (eğer tedavi edilmezse) ilerleyici bir şekilde devam eder.
Nasıl oluşur?
DKÇ’yi bir bütün olarak düşünmek ve bozukluğun sadece kemik, kas veya bağ dokularından herhangi birinde olmayıp, bu bölgedeki yapıların tümünü birden ilgilendirdiğini bilmekte yarar vardır. Hastalığın oluşumunda birçok faktör rol almaktadır, bunları bağ dokudaki gevşeklik, anne karnındaki kötü pozisyon (makadi doğum vb.), ikiz gebelikler, genetik faktörler ve doğum sonrası geleneksel yanlış alışkanlıklar olarak sıralayabiliriz. Yukarıda bahsedilen faktörlerden genetik ve geleneksel alışkanlıklar üzerinde biraz duracağız. Wynne-Davies adlı araştırmacının yaptığı 589 DKÇ’li çocuğu kapsayan çalışmaya göre;
1- Normal ebeveylerin ilk çocuklarında DKÇ varsa diğer bebeklerde ki DKÇ riski % 62- Ebeveynlerden birinin DKÇ’li olması durumunda doğacak çocuğun DKÇ riski % 123- Ebeveynlerden birinde ve çocuklarından herhangi birinde DKÇ varsa doğacak çocuğun DKÇ riski % 36 olarak belirlenmiştir.
Ülkemizde 1997 yılında yapılan bir çalışmaya göre Türkiye’deki DKÇ sıklığı % 0.5-1.5 arasındadır.
Ayrıca kızlarda DKÇ görülme riski erkeklere oranla 4-6 kat daha fazladır. Yeni doğanların fizyolojik pozisyonu, kurbağa pozisyonu dediğimiz bacaklar ve dizler kıvrık ve ayrık olan duruş şeklidir. Halk arasında yanlış olarak bilinen, ara bezlerinin bacaklarda eğrilik yaptığı şeklindeki inanış nedeniyle, birçok aile bilinçsizce bebekleri kundaklamaktadır. Bu da bebeğin anatomik gelişimini engellemekte ve kalça çıkığına yol açmaktadır. Bu nedenle kundaklama alışkanlığından toplum olarak vazgeçmeliyiz.
DKÇ’DE ERKEN TEŞHİSİN ÖNEMİ NEDiR?
DKÇ’de erken teşhis hayati önem taşımaktadır. DKÇ’nin erken tedavisi basittir ve tartışmasız iyi derecede sonuçlar vermektedir. Erken tedavisi ise erken dönemde tanı ile mümkündür. Tanının gecikmesi ile tedavideki başarı şansı azalmaktadır. Nitekim l haftalık, l yaşında veya 5 yaşında DKÇ tanısı konup, tedavi gören 3 çocuğun her biri erişkin yaşa geldiklerinde üç farklı kalça yapısına sahip olurlar, l haftalık iken tanı konmuş olan çocuk tamamen sağlam iken, 5 yaşında DKÇ saptanıp uygun tedavi gören çocuğun sakatlık riski çok yüksektir.
EBEVEYNLER NE YAPMALIDIR?
DKÇ ile ilgili en önemli problem tanı zorluğudur. Bunun nedeni ebeveyneler çocukla ne kadar ilgili olurlarsa olsunlar, çocuk yürüme çağına gelene kadar, anne-babayı uyarıcı, dikkat çekici bir özelliğin olmamasıdır. Bu yüzden çoğu zaman tanı yürüme çağına kadar gecikir.
Bir hastalığı önlemenin en geçerli yöntemi “”taramadır””, bu adeta savaşı kan dökmeden kazanmaya benzer. DKÇ’nin dramatik yönü, geciken tanı nedeniyle ilerideki yıllarda oluşabilecek sakatlıkların maddi ve manevi kayıpların, 10 dakikalık bir ortopedik muayene ile önlenebilir olmasıdır. Biz, bedensel ve ruhsal açıdan sağlıklı nesiller yetiştirebilmek için diğer yapılan bütün çalışmalara ek olarak, bebeklerimizin 2-3 aylık olduklarında rutin olarak ortopedi uzmanınca DKÇ yönünden fizik muayene taramasına tabi tutulmasını ve riskli vakaların saptanmasını önermekteyiz. Şu tanım kesinlikle akıldan çıkarılmamalıdır;
“Doğuştan Kalça Çıkığı Önlenebilir bir sakatlıktır.”