ÇOCUKLARDA ASTIM BRONŞİALE

Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çocukluk çağı kronik hastalıkların görülme sıklığı incelendiğinde astımın en üst sıraya yerleştiği görülmektedir. Erişkinlerde olduğu gibi çocuklarda da astım; bronşların kronik inflamatuar bir hastalığı olarak tanımlanmaktadır.

Çocuklarda Bronşial Astım
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çocukluk çağı kronik hastalıkların görülme sıklığı incelendiğinde astımın en üst sıraya yerleştiği görülmektedir. Erişkinlerde olduğu gibi çocuklarda da astım; bronşların kronik inflamatuar bir hastalığı olarak tanımlanmaktadır. Mekanizma erişkin astımı ile aynı olmasına rağmen gidiş ve tedavide bazı farklar vardır. Özellikle yeni doğanlarda ayırıcı tanı önem kazanmaktadır. Hırıltılı solunum %30-52 arasında değişen görülme sıklığı ile çocukluk yaş grubunda en sık karşılaşılan yakınmalardan biridir. Çocukların %20’si hayatlarının ilk yıllarında en az bir solunum atağı geçirmektedir. Hırıltılı solunum bronşial astımın en önemli bulgusu olmasına rağmen astım tanısı için tek başına yeterli değildir. Nedeni ise hayatın ilk yıllarında tekrarlayan hırıltılı solunum ile seyreden birbirinden farklı en az iki ayrı durumun olmasıdır. Dolayısıyla çocukluk çağında duyulan her hırıltılı solunum astıma ait olmayabilir. Bunlar;

1- Geçici İnfantil Hırıltılı Solunum=Süt çocukluğunda geçici hırıltılı solunumHırıltılı solunum viral solunum yolu enfeksiyonları sırasında ortaya çıkmakta ve tekrarlayan nöbetler şeklinde olmaktadır. Bu klinik tablo genellikle ‘bronşiolit’ olarak tanımlanır. Hastalar hırıltılı solunum nöbetleri arasında tamamen iyidir. Bulgusuz olan bu dönemlerin süresi her hastada farklı olmaktadır. Ancak her viral enfeksiyon geçiren çocukta neden hırıltılı solunum gelişmediği net olarak anlaşılamamıştır. Bebekler doğduktan sonra henüz hiçbir hastalık geçirmeden solunum fonksiyonları ölçülüp takibe alınarak yapılan çalışmalarda bu soruya yanıt aranmıştır. Araştırmalar sonucunda bu çocukların kontrollere göre bronş tonuslarının artmış ve bronş çaplarının azalmış olduğu görülmüştür. Bu nedenle viral enfeksiyonların hırıltılı solunum ile yanıt verdikleri düşünülmektedir.
2-İnfantil Bronşial AstımAynı yaşlarda hırıltılı solunum ile seyreden ve klinik olarak infantil hırıltılı solunumdan ayırt edilemeyen ikinci durum infantil bronşial astımdır. Astım bulguları çocukların %80’inde dört yaşından %15-20’sinde bir yaşından önce başladığından bu dönemde tekrarlayan hırıltılı solunumlar astıma da bağlı olabilir. Ancak astımlı çocukların çoğu atopik bünyeli olup bronşial hiperreaktiviteye sahiptirler. Aynı zamanda solunum fonksiyonları da doğumda normal olup ilerleyen yaşla birlikte azalma gösterir. Çocukluk çağında ilk 6-7 yıl akciğer gelişiminin en hızlı olduğu dönemdir. Bu kritik dönemde astım solunum yollarının gelişimini etkilemektedir.                            
 Astım gelişimini etkileyen faktörlerGenetik yatkınlık : Ailede astım olması çocuklukta astım gelişimi için en kuvvetli risk faktörüdür. Anne ve babada atopik hastalık olması bebekte sadece atopik hastalık görülme sıklığını değil hastalığın tipi ve başlangıç yaşını da etkiler. Örneğin anne ve babanın her ikisinde de atopik hastalık varsa bebekte %42 oranında ilk 18 ayda hastalık ortaya çıkmaktadır. Hatta her ikisinde aynı hastalık varsa çocuklarda görülme sıklığı %72 gibi çok yüksek oranda bulunmaktadır. Ailede astım öyküsü atopi ile birlikte ise çocukta astım riskinin 3-5 kat daha arttığı bilinmektedir. Atopi : Atopi çevrede karşılaşılan polen ev tozu akarı mantar sporları gibi aslında organizmaya zararı olmayan bazı antijenlere karşı IgE grubundan antikor senaaaleme yeteneğidir. Atopi astım gelişmesinde en kuvvetli risk faktörü olarak kabul edilmektedir. Atopik olmayanlar ile karşılaştırıldığında atopiklerde astım riskinin 10-20 kat artmış olduğu görülmektedir. İlk iki yılda atopi ile kronik ya da tekrarlayan hırıltılı solunum arasında pozitif ilişki gösterilmezken okul çağındaki çocuklarda astım şiddeti ile duyarlılık saptanan solunum yolu ile alınan allerjen sayısı arasında doğrudan ilişki bulunmaktadır. Atopi ve bronşial hiperreaktivite astım gelişiminde en kuvvetli kolaylaştırıcı faktörler olmasına karşın tek başına yeterli değildirler. Astım rinit konjuktivit atopik dermatit gibi alerjik hastalıklarda hedef organların nasıl seçildiği niçin atopik kişilerin bazılarında cilt bulguları ortaya çıkarken diğerlerinde solunum sistemi bulgularının ortaya çıktığı halen anlaşılamamıştır.                                  
Atopi gelişimde rol oynayan risk faktörleri
a) Genetik : Atopik bünye genetik yatkınlığı olan kişilerin çevresel allerjenlerle karşılaşması ve bir çok nonspesifik faktörlerin aracılığı ile gelişmesidir. Atopik hastalıkların ortaya çıkması diğer genetik hastalıklardan farklıdır. Kalıtsal hastalıkların ne zaman başlayacağı nasıl seyredip ne zaman ölüme neden olacağı genellikle bilinir. Ancak genetik geçişli olmalarına rağmen atopik hastalıklarda durum biraz farklıdır. Bu hastalıkların ortaya çıkmasında çevre faktörlerinin etkisinin çok güçlü olduğu anlaşılmıştır.
b) Allerjen ile temas: Hayvanlarda yapılan araştırmalar doğumdan sonraki birkaç haftalık sürede immün tolerans mekanizmalarının nispeten az gelişmiş-gelişmemiş olduğu gösterilmektedir. Aynı durumun insanlarda da geçerli olduğu düşünülmektedir.
c) Oransız gelişme: İntrauterin orantısız gelişimin ( Baş çevresi büyük gövde kollar bacaklar daha küçük) atopik bünye gelişiminde risk faktörü olduğu ileri sürülmektedir.
ç) Anne sütü: Anne sütü alan ve almayan çocuklarda atopi görülme sıklığı arasında fark yoktur. Anne sütünün alerjik duyarlılıktan ziyade viral enfeksiyonlardan korunmada önemli olduğu düşünülmektedir.
d) Annenin gebelik ve emzirme sırasındaki diyeti: Gelişim periyodunun kritik dönemi sayılan erken intrauterin dönemde (gebeliğin ilk haftaları) annenin beslenme bozukluğu ile ilgili olarak fetal beslenmenin bozulması doğacak çocukta aaaabolik yapısal ve fizyolojik açıdan hayat boyu sürecek etkiler bırakır.
e) Solunum yolu viral enfeksiyonları: Çocuklarda geçirilen solunum yolu viral enfeksiyonları bronş epitelinde yıkıma neden olarak solunumsal alerjenlerin bronş mukozasına ulaşımını kolaylaştırır. Çocuklarda akut astım ataklarının yaklaşık %80’ni viral solunum yolu enfeksiyonlarından sonra ortaya çıkar. Hırıltılı solunumu tetikleyen virüsler yaşa göre değişmektedir.
f) Egzersiz: Astımlı çocukların %80-90’ında egzersiz sonrası bulgular ortaya çıkar ancak egzersize bağlı ağır astım nöbetleri çok nadirdir. Erişkinlerden farklı olarak çocuklarda diğer bulgulara göğüs ağrısı da eklenebilir.
g) Alerjik rinit -Sinüzit : Astıma eşlik eden alerjik rinit ve sinüzit kontrol altına alındığı zaman astımın klinik bulgularının da düzeldiği görülmektedir.
h) Gastroözofageal reflü : 8-19 yaş arasında orta-ağır derecede astımı olan çocukların %60’ında yemek borusu fonksiyon bozukluğu görülmektedir. Bu oran astımı olmayan gruba göre dört kat daha fazladır.
ı) Hava değişiklikleri: Bazı hastalarda hava değişiklikleri bulguların artmasına neden olabilmektedir.
i) Emosyonel faktörler : Öfke üzüntü heyecan gibi duygusal değişiklikler sempatik aktivasyonun artmasına neden olarak refleks yolla astımı tetikleyebilir.
j) Nonspesifik iritanlar: Bu grupta sigaranın önemi büyüktür.

ÇOCUĞU ASTIMLI OLAN EBEVEYNLER KESİNLİKLE BALKONDA DAHİ SİGARA İÇMEMELİ VE EVDE HİÇ KİMSEYE SİGARA İÇİRMEMELİDİR.
Ayrıca hava kirliliği parfüm deterjan ve tüm kimyasal temizlik malzemesi kokuları boya tebeşir tozu soba ve şömine dumanı sayılabilir.k) İlaçlar: Aspirin ve diğer nonsteroid antienflamatuvarlar (romatizma ilaçları vb.) ACE inhibitörleri ve Beta blokerler bu grupta sayılır. Ancak çocukluk astımında ilaçlarla atak nadirdir.

ASTIM BRONŞİALEDE TANI 
A) KLİNİK ÖZELLİKLER
Öykü: Astım çocukluk yaş grubunda en sık rastlanan kronik hastalıklardan biri olduğu için tanı doğru konmalı; daha sonra hastalığın şiddetine göre uygun tedavi başlanmalıdır. Çocuklarda astımın tanısı büyük ölçüde öyküye dayanarak yapılır. Çocukta geçirilmiş viral enfeksiyon egzersiz ve allerjen ile karşılaşma sonucunda özellikle hırıltılı solunum veya öksürük ortaya çıkıyorsa öncelikle astım düşünülmelidir. Göğüste sıkışma hissi nefes darlığı ve hırıltılı öksürük az rastlanan bir durumdur. Anneler bu atakların efor ve egzersiz ile tetiklendiğinin farkındadır ve genellikle gündüz iyi olduğunu gece ise uykudan uyanacak kadar şiddetli öksürdüğünü söylerler. ÇOCUĞUN KOŞTUĞUNDA ÖKSÜRMESİ BRONŞ DARALMASI BULGUSU OLUP ASTIM İÇİN UYARICI BİR BULGUDUR.Çocuklarda astım tanısı konulurken aile öyküsü çok önemlidir. Başta anne ve baba olmak üzere birinci derece akrabalarda bulunabilecek alerjik hastalıklar sorgulanmalıdır. Fizik muayene: Aynı hastada birden fazla alerjik hastalığın birlikte görülme oranı yüksek olduğundan fizik incelemede diğer allerjik hastalıklara ait bulgular da araştırılmalıdır. Hafif de olsa karakteristik yerleşim bölgelerinde atopik dermatit lezyonları olup olmadığısu gibi burun akıntısı ve tıkanıklığı burun üstünde 1/3 alt uçta enine çizgi göz altlarında mor renkli halkalar (alerjik shiner) olan alerjik selam veren muayenede soluk burun içi alt konka (burun içi kıkırdak- burun eti) büyümesi geniz akıntısı saptanması alerjik riniti düşündürmelidir.Astımlı hastalarda genellikle çomak parmak gelişmez eğer varsa bronşektazi veya kistik fibroz düşünülmelidir. Astımlı hastanın nefes darlığı tıkanması şiddetli ise hırıltılı solunum dışarıdan kulakla duyulabilir.

B) LABORATUVAR BULGULARI
Solunum fonksiyon testleri: Solunum fonksiyon testlerinin tanıdaki yeri çok önemlidir. 5-6 yaşından büyük çocukların uyum sağlayabilmesi nedeni ile ancak büyük çocuklarda spirometrik testler yapılabilmektedir. Bebeklerde ise hava yolu obstrüksiyonu daha özel cihazlarla ölçülebilmektedir.Sinüs grafisi: Alerjik rinit ve sinüzit astımlı hastalarda daha sık görülmekte ve birlikte tedavi edilmesi gerekmektedir. Öksürük baş ağrısı gibi şikayetleri olan hastalar ile astımı kontrol edilemeyen çocuklarda sinüs grafileri ve gerekirse bilgisayarlı tomografileri çekilmelidir.Deri testleri: Atopi araştırmak için yapılır. Astımın tanısında değil etyolojisinin saptanmasında yardımcı olabilir.

KORUNMA:
Primer korunma : Hastalığın hiç ortaya çıkmamasını amaçlar. Hassas dönemin gebelikte başladığı düşünüldüğünden günümüzde dikkatler en çok primer korunma da toplanmıştır.Sekonder korunma : Atopik bünye için genetik olarak kodlanmış infantlarda bulgular çıkmadan önce hastalığı saptama ve kür sağlama amaçlanır. Tersiyer korunma : Hastalık geliştikten sonra alınması gereken önlemleri içerir. Hastalığın şiddetini en az düzeye düşürmek amaçlanır. Akut atakların birçok allerjen ile tetiklendiği bilinmektedir. Ev tozu akarı duyarlılığı olan hastalar akarları en aza indirebilecek düzeyde önlemler almalıdırlar.Evde buhar yapmayarak evin içinde çamaşır kurutmayarak ve güneş gören evlerde oturarak yaşanan evde nem oranının %50’nin altına düşürülmesi; odaların sık sık havalandırılıp hava sirkülasyonun sağlanması gibi önlemler akar konsantrasyonu azaltmada yararlı olur. Tersiyer korunmada en önemli yeri sigaradan korunma oluşturur. Sigaranın çocuğun bulunmadığı diğer odalarda içilmesinin kesinlikle yeterli olmadığı evde asla sigara içilmemesi gerektiği ailelere anlatılmalıdır.

TEDAVİ:
Çocukluk astımında çoğu zaman tanı ve tedavi de yapılan hatalar nedeniyle hastalık kontrol altına alınamamaktadır. Bu yüzden öncelikle hastaların eğitimi çok önemlidir. Hekim hasta ve aileye alınması gereken önlemleri anlatmalıdır. Aileler bilgilendirildikten sonra uzun süreli koruyucu tedavi planını yapmak için hastalığın şiddeti belirlenir. Astımağırlığı hastadan hastaya ve aynı hastada zaman içerisinde değişiklikler gösterebilen kronik bir hastalıktır. Bu nedenle hastalığın ağırlığına göre ilaç doz ve çeşidi ayarlanmalıdır. Çevresel kontrol İlaç tedavisinden önce çevresel kontrol mutlaka yapılmalıdır. Hastaya yapılan alerji testi sonucunda çevresel alerjenlerle teması olabildiğince azaltılmalıdır. İyi tedavi sonucunda astımlı hastalarda öksürük solunum sıkıntısı akut ataklar gibi sıkıntılar ortadan kalkmalıdır. İlaç tedavisi Astım tedavisinde kullanılan ilaçlar iki ayrı grup halinde Antiinflamatuar (Tedavi edici ve koruyucu) Bronkodilatatör (Nefes açıcı) olarak incelenir. Ayrıca immünoterapi (Aşı tedavisi) astımlı hastaların tedavisinde uzun zamandan beri kullanılmaktadır. Beş yaşından küçüklere önerilmez.

ÇOCUKLARDA HEPATİT A ENFEKSİYONU

Hepatit A, halk arasında bulaşıcı sarılık adıyla bilinen bir karaciğer hastalığıdır. Hepatit A pek çok ülkede salgınlar yapmakta ve sıklıkla görülmektedir. Özellikle küçük çocuklar ve ileri yaştaki kişiler hastalığı geçirdiğinde karaciğer yetmezliğine neden olan, ağır Hepatit A nedeniyle hayatlarını kaybedebilmektedir.

Hepatit A, halk arasında bulaşıcı sarılık adıyla bilinen bir karaciğer hastalığıdır. Hepatit A pek çok ülkede salgınlar yapmakta ve sıklıkla görülmektedir. Özellikle küçük çocuklar ve ileri yaştaki kişiler hastalığı geçirdiğinde karaciğer yetmezliğine neden olan, ağır Hepatit A nedeniyle hayatlarını kaybedebilmektedir. 
Hepatit A’nın etkeni nedir?
Hepatit A’nın etkeni Hepatit A virüsüdür (HAV).
Hepatit A nasıl yayılır?
Hepatit A virüsü, Hepatit A geçirmekte olan kişilerin dışkısı ile yayılmaktadır. Hasta kişinin dışkısı ile atılan virüsün sağlam kişiler tarafından ağız yoluyla alınması gerekmektedir. Bu birkaç yolla olabilir, örneğin Hepatit A virüsü ile enfekte olan kişi yiyecek hazırlıyorsa ve tuvaleti kullandıktan sonra ellerini yeterli derecede yıkamadıysa ve yiyeceklere dokunduysa hepatit B virüsü kolaylıkla bulaşır. Hepatit A virüsü yiyeceklerle olduğu kadar içme suyu ile de bulaşabilmektedir. Hepatit A enfeksiyonu, hasta olan kişilerle yakın temas yolu ile veya daha nadir olmak üzere cinsel temas ile de bulaşabilmektedir. 
Hepatit A geçiren bir kişi ile yakın temas sonrasında hastalığın bulguları ne kadar süre sonra ortaya çıkar?
Hepatit A’nın kuluçka dönemi 15-50 gün arasında değişir. Ortalama 28 gündür. 
Hepatit A’nın belirtileri nelerdir? 
Hepatit A hastalığını belirti vererek geçiren kişiler kendilerini oldukça hasta hissederler. Belirtiler ateş, iştahsızlık, bulantı, mide ağrısı, koyu renkli idrar ve ciltte ve gözlerin beyaz kısımlarında sarı renk gelişmesidir. Hastalık genellikle ani başlar ve belirtiler iki aya kadar devam edebilir. Ancak bazı kişilerde (yaklaşık %15) hastalığın belirtileri 12 aya kadar uzayabilmektedir. Hastalığı belirtili geçiren erişkinlerin %11-22’sinin hastaneye yatırılması gerekmektedir ve ortalama 27 gün işten uzak kalırlar. 
Hepatit A’nın belirti göstererek geçirilmesi kişinin yaşı ile ilgilidir. Çoğu zaman 6 yaşından küçük çocuklar genelde hastalığı belirtisiz geçirirken, erişkinlerin çoğunluğu (yaklaşık %70) Hepatit A enfeksiyonunu belirti vererek geçirirler. 
Hepatit A ne kadar ciddidir? 
Hepatit A oldukça ciddi olabilir.  Ani gelişen karaciğer yetmezliği ile (akut fulminan hepatit) ölüme neden olabilmektedir.  
Bir kişi Hepatit A enfeksiyonu geçip geçirmediğini nasıl anlar? 
Bir kişinin Hepatit A geçirip geçirmediği sadece kan testi ile kesin olarak gösterilebilir. Hepatit A hastalığının belirtileri virüslerin neden olduğu diğer hepatitlerle benzerdir. Kan testi aynı zamanda kişinin daha önce bir Hepatit A enfeksiyonu geçirip geçirmediğini de gösterir. 
Hepatit A’nın tedavisi var mıdır? 
Hepatit A’yı tedavi edecek bir ilaç yoktur, yani Hepatit A’nın tedavisi yoktur. Yatak istirahati, sıvı takviyesi ve ateş düşürücü ilaçlar kullanılmaktadır. 
Hepatit A’dan korunmak mümkün müdür?
Hepatit A’dan korunmanın en etkin yolu Hepatit A aşısı ile aşılanmaktır. 
Hepatit A enfeksiyonu geçirmekte olan bir kişi hastalığı ne kadar süreyle çevresine bulaştırabilir? 
Hepatit A enfeksiyonunun hasta kişi tarafından çevreye en muhtemel olarak bulaştırıldığı dönem hastalığın belirtilerinin ortaya çıkmasından iki hafta önce başlar. Açık bir şekilde, eğer kişi Hepatit A hastası olduğunun farkında değilse diğer insanlara hastalığın bulaşmasını engellemek zordur. Hastalığın bulaştırıcılığı zaman içinde azalır ve belirtiler başladıktan sonraki (ciltte ve gözlerdeki sarılık) bir hafta veya daha uzun bir süre devam eder.
Eğer bir kişi hepatit A’ya karşı aşılı değilse ve hepatit A geçiren bir kişi ile yakın temasta bulunursa ne yapmalıdır? 
Aşılı olmayan bir kişi Hepatit A virüsü ile temas ettiğini düşünüyorsa hemen doktora başvurmalıdır. Gerçekten Hepatit A virüsü ile karşılaşmış olma ihtimali varsa kişiye immün globulin (insanlardan alınan ve Hepatit A’ya karşı koruyucu antikorlarıda içeren konsantre antikorlar) verilebilir. Bu koruyucu antikorlar Hepatit A hastalığının gelişmesini engelleyebilir. Hepatit A immünglobulininin, virüsle karşılaşmadan sonraki iki hafta içinde uygulanması gerekmektedir. İmmünglobulin karşılaşma sonrası ne kadar kısa süre içinde uygulanırsa hastalıktan koruma ihtimali o kadar yüksek olur. 
Hepatit A enfeksiyonu birden fazla kez geçirilebilir mi? 
Hayır. Kişi birkez Hepatit A geçirdiğinde, hastalığa karşı bağışıklık kazanır ve tekrar hastalığa yakalanmaz. 
Hepatit A virüsünün Hepatit B ve Hepatit C virüslerinden farkı nedir? 
Hepatit A, B ve C virüslerinin hepsi karaciğere saldıran ve birbirlerine benzer belirtilere neden olan virüslerdir. İnsanlar Hepatit A virüsünü hastalığı geçiren kişiyle yakın temas veya yiyecek ve içecekler yoluyla alır. Hepatit B ve C virüsleri ise hasta kişinin kanı veya vücut sıvılarının hasta olmayan bir kişinin kan akımına ulaşması yoluyla bulaşır. Hepatit B ve C virüsleri hayat boyunca devam eden karaciğer problemlerine neden olabilirken Hepatit A hayat boyu süren bir enfeksiyona neden olmaz. Hepatit A ve B’nin aşısı vardır ancak şu an için insanları Hepatit C’den koruyabilecek bir aşı yoktur. Eğer bir kişi daha önce bu hepatitlerden herhangi birisini geçirmişse, bu diğerlerini geçirmesini engellemez. Diğer Hepatitleri de geçirebilir.

BESİN KALORİ CETVELİ

Tüm gıdaların kalori değeri üzerinden hesapları

KALORİ CETVELİ 

MEYVELER                                                          
Elma 1 adet 60 
Kayısı 1 adet 8 
Muz 1 adet 100 
Kiraz 100 gr 40 
Hurma 1 adet 15 
İncir 100 gr 41 
İncir (kuru) 100 gr 59 
Greyfurt 1 adet 60 
Portakal 1 adet 50 
Kivi 1 adet 34 
Mandalina 1 adet 50 
Karpuz 100 gr 19 
Kavun 100 gr 18 
Şeftali 1 adet 60 
Armut 1 adet 70 
Erik 1 adet 8 
Üzüm 100 gr 57 
Çilek 100 gr 26
 
 
 
SEBZELER
domates 1 adet 14 
enginar 1 adet 10 
patlıcan 1 adet 28 
taze fasulye 100 gr 90 
brokoli 100 gr 35 
brüksel lahanası 100 gr 35 
kabak 100 gr 25 
havuç 100 gr 35 
karnabahar 100 gr 32 
kereviz 100 gr 18 
salatalık 1 adet 11 
marul 100 gr 15 
mantar 100 gr 14 
soğan 100 gr 35 
bezelye 100 gr 89 
taze yeşil biber 120 gr 15 
patates (haşlama) 100 gr 100 
ıspanak 100 gr 26 
lahana 100 gr 20
 
YUMURTA ve SÜT ÜRÜNLERİ
yoğurt (yağlı) 100 gr 95 
süt (yağlı) 100 gr 68 
süt – yarım yağlı 1subardağı (240ml) 113 
light süt 1subardağı (240ml) 86
yoğurt (yağlı,meyveli) 100 gr 125 
beyaz peynir (yağlı) 100 gr 275 
kaşar peyniri (yağlı) 100 gr 413 
parmesan (parmajan) peyniri (yağlı) 100 gr 440 
karper peynir (üçgen) 1 adet 65 
karper peynir (light) 1 adet 50 
labne peyniri 1 kibrit kutusu 62
isviçre peyniri 30 gr 120
fransız brie peyniri 30 gr 96
mozarella 30 gr. 90
rikota (ricotta) 30 gr 56
camembert 30 gr 89
keçi peyniri 30 gr 59
yumurta 1 adet 80 
yumurta akı 1 adet 15 
yumurta sarısı 1 adet 65
 
 
TAHILLAR
1 dilim beyaz ekmek 28 gr 90 
1 dilim kepekli ekmek 28 gr 60 
1 dilim kızarmış ekmek 15 gr 35 
1 adet kruasant 200 gr 200 
bisküvi 100 gr 470 
mercimek (kuru) 100 gr 314 
arpa (kuru) 100 gr 367 
bulgur (kuru) 100 gr 371 
kuskus (kuru) 100 gr 367 
mısır (kuru) 100 gr 342 
buğday (kuru) 100 gr 364 
susam 100 gr 589 
makarna (kuru) 100 gr 339 
makarna (haşlanmış) 100 gr 85 
pirinç (kuru) 100 gr 357 
pirinç (haşlanmış) 100 gr 125
Nestle honey nut cheerios mısır gevreği 100 gr 375
Nestle corn flakes mısır gevreği 100 gr. 374 
Ülker Kellogs K bar 1 paket (21 gr.)  85
1adet sokak simiti  (40 gr)   250 
 
YAĞLAR (28 gr.) 
tereyağı  206 
margarin 204 
sıvı yağ  130
 
ETLER (100 gr.)
biftek (ızgara)  278 
tavuk (ızgara)  132 
tavuk göğsü (haşlanmış)  150 
kuzu (yağlı, ızgara)  282 
kuzu ciğeri (yağda)  232 
salam  446 
sosis  295
pastırma-dana-dilimli 2 dilim 122 
pastırma-hindi-dilimli 2 dilim 124 
jambon 182 
salam-macar 60g 138 
light salam 60g 96 
hindi ızgara köfte 211
hindi salam 60g 132 
 
DENİZ ÜRÜNLERİ
Alabalık 1 adet 168 
Midye 1 adet 9 
İstiridye 1 adet 6 
Karides 1 adet 144 
Kalkan 100 gr 193 
Levrek 1 adet 93 
Palamut 1 adet 168 
Somon füme 100 gr 171 
Ton balığı 100 gr 121 
Uskumru 1 adet 159 
Tuzlanmış balık 100 gr 305
Barbun 100 gr 126 
Barbun buğulama 100 gr 100 
Buğulama balık  100 gr 70 
Dil balığı 100 gr 202 
Hamsi buğulama 100 gr 140 
Sardalye 100 gr 140 
Siyah havyar 1 yemek kaşığı 72
Istakoz 100gr  91
Kalamar 100 gr  314
Kılıç balığı  136 gr.  164,5
Mezgit   193 gr.  168
Ringa  184 gr.  290,5
Sazan  218 gr.  277
Yılan balığı  204 gr.  375,5

KURUYEMİŞLER (100 gr.)
Badem  600 
Hindistancevizi  603 
Fındık  650 
Fıstık  560 
Fıstık Ezmesi 630
Çam fıstığı  600 
Ceviz  549 
Patlamış mısır  478 
Kabak çekirdeği  571 
Ay çekirdeği  578
Kestane 167  
 

ŞEKERLİ GIDALAR (100 gr.)
çikolata  528
toblerone 525kinder bueno 580
ülker alpella riva (1 paket) 251
Eti topkek meyveli 406
Eti browni gold 420
Çokokrem 538
Balık kraker 482
Pizza kraker 476
Cheetos mısır cipsi (peynirli) 490
Cheetos mısır cipsi (peynir baharatlı) 504
bal  315      
üzüm pekmezi  293 
kakao  289
kesme şeker-2 adet 10g 39 
sütlaç 1 porsiyon 334 
baklava-ev yapımı 30g 112 
tahin helva 1yemek kaşıgı =10g  52 
lokum-sade 5-6 adet 102 
dondurma- sütlü 193
Eti cin 440 
 
İÇECEKLER (100ml) 
kakao (süt&şeker) 91 
kahve (sade) 0 
kolalı içecek 39 
şekersiz çay 0 
ice tea (buzlu çay) 30 
viski 275 
rakı 335 
bira 42 
şarap 85 
portakal suyu 45 
elma suyu 47 
 
FAST FOOD
hamburger 255
çizburger 306
tavuk burger 279
patates kızartması (orta boy) 308
tavuk nuggets (6 adet) 259
tavuk şinitzel (100 gr.) 227
cordon blue (100gr.) 235
Mcdonalds bigmac 560
Pizza Hut ince hamurlu peynirli (1 dilim) 150
Pizza Hut kalın hamurlu peynirli (1 dilim) 180
Dominos pizza breadsticks (1 parça) 116
Dominos pizza extravaganza (ince hamur 1 dilim)  324
Dominos pizza deluxe (ince hamur 1 dilim)  255
Dominos pizza meatzza (klasik hamur 1 dilim)  370
Kıymalı pide (1 adet) 498
Kıymalı yumurtalı pide (1 adet) 530
Lahmacun (1 adet) 250

YEMEKLER
Biftek soslu Makarna   1 servis  (237 ml)  236
Kremalı  Ton Balıklı Makarna  1 servis (237 ml)  205
Türlü Soslu Makarna    1 servis (237 ml)   71
Kırmızı Şarap ve Mantarlı Makarna 1 servis (237 ml)  100
Jambon Mantar Biberli Makarna   1 servis (237 ml)  155
İtalyan usulü Tavuk soslu Makarna   1 servis (237 ml)  195
Deniz Ürünleri Makarna salatası    1 servis (200 gr.)  180

ÇOCUKLARDA HEPATİT B ENFEKSİYONU

Dünyada ve ülkemizde Hepatit B virüs enfeksiyonu önemli bir sağlık sorunudur. Gelişmekte olan ülkelerde özellikle Doğu Asya ve Batı Afrika da hastalık bulguları olmadan taşıyıcı oranı oldukça yüksektir. Ülkemizde taşıyıcılık oranının yüksek olduğu ülkelerden biridir. Bölgesel farklılıklar vardır.

Dünyada ve ülkemizde Hepatit B virüs enfeksiyonunun durumu nedir ? 
Dünyada ve ülkemizde Hepatit B virüs enfeksiyonu önemli bir sağlık sorunudur. Gelişmekte olan ülkelerde özellikle Doğu Asya ve Batı Afrika’da hastalık bulguları olmadan taşıyıcı oranı oldukça yüksektir. Ülkemizde taşıyıcılık oranının yüksek olduğu ülkelerden biridir. Bölgesel farklılıklar vardır. 
Hepatit B enfeksiyonu nasıl bulaşır ? 
Hepatit B enfeksiyonu kişiden kişiye kan, kan ürünleri ve vücut sıvıları (seksüel temas) ile bulaşabileceği gibi doğumda anneden bebeğine bulaşabilmektedir. Hastalığın ve taşıyıcılığın yaygın olduğu ülkelerde en önemli geçiş yolu doğum sırasında anneden bebeğe geçiştir. 
Gelişmiş batı ülkelerinde en önemli bulaşma yolu ise damar içine ilaç kullanımı ve cinsel temastır. 
Hepatit B enfeksiyonu riski yüksek olan gruplar kimlerdir ? 
Öncelikle sağlıkla uğraşan doktor, diş hekimi, hemşireler, sağlık personeli risk altındadırlar. 
Hemodiyaliz hastaları risk altındadırlar 
Damar içine ilaç kullananlar, eş cinseller önlem almazlarsa risk altındadırlar. 
Hastalığın kısa dönemli sonuçları sonuçları nelerdir ? 
Hepatit B virüsü akut ve kronik hepatite neden olur. Enfeksiyon gelişen yeni doğanların %90’nında, çocukların %50’sinde hastalık kronikleşme eğilimindedir. Erişkinlerin %5-10’ununda hepatit B virus enfeksiyonu kronikleşir. 
Akut hepatit hafif seyredebileceği gibi karaciğer yetmezliği sonucu ölümle sonuçlanabilir. Enfeksiyonu akut geçiren bazı hastalarda iştahsızlık, bulantı, kusma, ateş, karın ağrısı ve sarılık gibi şikayetler görülür. 
Ağır seyreden, karaciğer yetmezliği gelişen hastalarda karaciğer nakli hayatı kurtarabilir. Yine hastalığı akut geçiren erişkinlerin %5-10’unda kronikleşme izlenebilir. 
Hastalığın uzun dönemli sonuçları nelerdir ? 
Hepatit B virüsünü alan kişilerin hepsi hastalığın klinik ve laboratuvar bulgularını göstermezler. Bazıları virüsü vücutlarında sadece taşırlar. Bu hastaların bir kısmında karaciğer biyopsisi yapıldığında hepatit bulgularını saptamak mümkündür. 
Kronik hepatitli kişilerin bazılarında da klinik bulgu yoktur veya karaciğer biyopsisinde çok az hastalık bulgusu vardır. Bu hastaların bir kısmında zamanla siroz ve karaciğer karsinomu gibi ciddi ve ölüme neden olan hastalıklar gelişir. 
Hepatit B virus enfeksiyonu tanısı nasıl konulur ? 
Hepatit B enfeksiyonu tanısı bazı serolojik testlerle yapılır. Virüsün alınmasından haftalar sonra serumda yapılan özel testler pozitifleşir. Bu testlerin pozitifleşmesine paralel karaciğer enzimleri kanda yükselir. 
Hepatit B virüs enfeksiyonundan korunmak mümkün mü ? 
Hepatit B virüs enfeksiyonu aşı ile korunabilen bir hastalıktır. Tüm zamanında doğan bebekler hepatit B virüs enfeksiyonuna karşı aşılanmalıdır. İlk doz doğumda yapılır. İkinci doz 1-4 ay, 3.doz 6-18 ay arası yapılabilir. Şu anda önerilen aşı şeması 0, 1, 6 ay şeklindedir. 
Anneden bebeğe enfeksiyon nasıl geçer ? 
Her gebe kadının hepatit B virüs enfeksiyonu açısından kontrol edilmesi, doğacak bebeğin belki de ömür boyu taşıyacağı bir hastalığa karşı tedbir alınmasını sağlayacaktır. Hastalığın plasenta aracılıyla bebeğe bulaşması son derece nadir bir durumdur. Geçiş doğum anında annenin sekresyonları ve kanının bebeğe bulaşmasıyla olmaktadır. 
Bebeği enfeksiyondan korumak için neler yapılmalıdır ? 
Hepatit B taşıyıcısı veya kronik enfeksiyonu olan anneden doğan bebekler, doğumdan sonra hemen iyice yıkanmalıdır. Eğer kan örneği alınması gerekliyse bebek yıkandıktan sonra alınmalı ve K vitamini yapılmalıdır. Doğumu takip eden ilk 12 saat içinde hepatit B hiperimmunglobulin (HBIG) 0.5 ml bebeğin uyluk kası içine yapılmalıdır. Yapılmasında gecikme olursa ilk 48 saat içinde mutlaka uygulanmalıdır. 
Hepatit B taşıyıcısı veya kronik enfeksiyonu olan anneden doğan bebeklere HBIG ile birlikte aşı yapılmasıyla koruyuculuk %90-95 düzeyine ulaşır. Önerilen aşı takvimi; 0, 1, 6. aylardır. 
Prematüre bebekler de aşılanmalı mı ? 
Taşıyıcı olmayan anneden doğan 2000 gramın altındaki bebeklerin aşısı bebek 2000 grama ulaşıncaya kadar beklenebilir. 
Şayet anne Hepatit B taşıyıcısı ise bebek prematüre bile olsa ilk 12 saat içinde HBIG ve aşı yapılmalı. Bebek bir aylık olunca 0, 1, 6 ay takvimi uygulanmalıdır.

BEBEKLERDE EK GIDAYA GEÇİŞ NE ZAMAN OLMALIDIR?

4. Ay ek gıdaya geçiş için en önemli aydır. Ek gıdaya geçişte temel prensip bebeğimizin sıvı gıdalardan katı gıdalara doğru olan yolculuğunda bebeğimizin yutma reflexinin daha iyi gelişimi sağlamak ve onun ek gıdalara geçişte zorlanmasını önlemektir.

“BEBEKLERİMİZDE ANNE SÜTÜNE DEVAM  EDERKEN EK GIDAYA GEÇİŞ;
 
 4. Ay Ek gıdaya geçiş için en önemli aydır…
 Ek gıdaya geçişte temel prensip bebeğimizin sıvı gıdalardan katı gıdalara doğru olan  yolculuğunda  bebeğimizin  yutma reflexinin daha iyi gelişimi sağlamak ve onun ek gıdalara  geçişte zorlanmasını önlemektir…
 Ek Besinlere geçerken nelere dikkat etmeliyiz?Öncelikle aşırı tatlı gıdaların anne sütü alan bir bebeğe verilmesi; ani gelişen tad duyusu sonrası bebeğin anne sütünden uzaklaşmasına yol açacaktır…
 
• Bebeğinize ilk vereceğiniz gıdanın onun tarafından kabul edilmesini kolaylaştırmak istiyorsanız bu ilk adımı mutlak  o açken atmalısınız. Vereceğiniz yiyeceği küçük bir çay kaşığına ya da parmağınızın ucuna yerleştirerek bebeğinizin dudaklarına değdirin.
Bu yeni tattan hoşlanıp hoşlanmadığını kolayca anlayabilirsiniz. Eğer yiyeceği diliyle iter ve bu tavrını ikinci denemeden sonra halen devam ettirirse onu daha fazla zorlamamanızı ve bu yeni yiyeceği bir daha denemeden önce 3-4 gün beklemenizi tavsiye ederiz.
• Yutma işlevinin gelişmemiş olması kaşıkla beslenmeyi güçleştirir. Bazı bebekler bu geçişi kolay yapamazlar ve kaşıkla beslenmeyi redderler. Geçiş döneminde biraz  sabırlı olmak gereklidir. 
 • Yeni ve farklı gıdalara teker teker ve en az 1-2 gün ara ile başlanmalıdır. Yeni verilmeye başlanan gıdaların bebekte alerji ya da sindirim güçlüğü yaratmadığının anlaşılabilmesi için aynı anda birden fazla gıda başlanmamalıdır. 
• Yeni besinler önce az miktarda verilmeli( 2-3 çay kaşığı) zamanla miktar bir öğün oluşturacak şekilde artırılmalıdır.
• Her yeni gıdada bebeğinizin kakasında bazı değişiklikler olabileceğini bilerek fazla telaşlanmamalısınız.
• 12. ay sonuna kadar bebek için hazırlanan gıdalara tuz ve şeker ilave edilmemelidir.
• Bebeğe verilecek bütün yiyecekler taze ve katkısız olmalıdır. Kimyasal koruyucu madde içeren konserve ve katkı maddeli hazır yiyecekleri bebeğinizin beslenmesinde kullanmamalısınız. 
4. ay temel gelişim  de 2. basamağa geçiş dönemi olmakla beraber  bu ayda bebeğimizin aldığı Multivitaminlere  ek olarak Demir (Fe) Çinko (Zn) ve illere göre değişen şehir şebeke sularının ppm derecesine göre Flor eklenmelidir …
 
Başlanan ek gıdalar :
 
4. ay : Tüm doğal olarak sıkılmış meyvaların suları (elma suyu ,havuç suyu 
portakal suyu,şeftali suyu ,kayısı suyu  ile başlanabilir. 
Bu gıdalar başlangıçta 1-2 çay kaşığı olarak başlanır …bebeğimizin beğenisine 
göre 1 çay bardağına kadar arttırılabilir…
Ek gıdaya geçişte temel amaç; bebeğimizi sıvı gıdadan yarı katı ve katı gıdaya 
geçişte zorlanmasını önlemek ve kademe kademe katı gıdaya geçmektir…
Bunun dışında yine evde hazırlanan muhallebi ve yoğurt,  zaman kısıtlılığı varsa bebeklerde kabızlık yapma olasılığı en  az olan pektin içermeyen ticari yoğurt formülleri kullanılabilir…
 
5. ay:  Meyve suyu olarak verdiğimiz gıdaların püreleri cam rendeden geçirilerek yarı katı gıdalar denenir…
 
6. ay :Sebze çorbalarıyla tanışma dönemidir…….bunun yanında tuzsuz lor peyniri verilebilir..…labne tarzı tuzsuz krem peynir  ve yumurta sarısı mercimek 
 
büyüklüğünde başlanarak 1 hafta içinde tam bir yumurta sarısı denenebilir…
yaz aylarında yumurtanın sarısının her gün yerine gün aşırı verilmesini 
önermekteyim…yumurtanın beyazı  sindirimi zor olduğu için 10. ayın  sonunda verilmelidir…
 
7. Ay: Bebeğimizin önce beyaz sonra kırmızı etle tanışma dönemidir…
Bu ayda  lime edilmiş tavuk parçaları kıyma  ve yağsız veya ızgara yöntemi ile 
pişirilmiş balık parçaları verilebilir…yine bu dönemde haşlanmış karaciğer 
püreleleri bebeğimizin damak zevkine uygun olduğu takdirde denenebilir…
 
8-12 ay;  4. aydan itibaren denenen ek gıdaların ve daha sonraki ayların bir 
kombinasyonu gibi…Bebeğimizi 11. aydan itibaren anne ve babasının yemek yediği sofraya oturur ve onlarla beraber öğünlerini paylaşır…

 
 ÖNEMLİ BİLGİLER 
• Ek gıdaya geçişte bebeğimizin beğenmediği gıdalar için asla israrcı olmayın…unutmayın ki sevmediği bir besini almaya zorlanan bebek ömür boyu bu gıdadan uzaklaşacaktır…

 2. Ek gıdaya geçişte 4. ayı geçerseniz 6. ay ek gıdaya geçiş bebeğinizi ve sizi zorlıyacaktır…
 
3.  Ülkemiz her türlü sebzenin ve meyvenin doğal ve bol bulunduğu, bir ülkedir. Bu formül mamalar ve ek gıdalar en son düşünülmesi gereken alternatiflerdir…

DÖKÜNTÜLÜ HASTALIKLAR(5. VE 6. HASTALIK)

Çocukluk çağında sık görülen enfeksiyonların başında viral döküntülü hastalıklar gelir. Kızamık, suçiçeği, kızamıkçık gibi bir kısmı iyi bilinen ve aşıları olan hastalıklardır.

Çocukluk çağında sık görülen enfeksiyonların başında viral döküntülü hastalıklar gelir. Kızamık, suçiçeği, kızamıkçık gibi bir kısmı iyi bilinen ve aşıları olan hastalıklardır.
 Çocukluk çağında sık görülen enfeksiyonların başında viral döküntülü hastalıklar gelir. Kızamık, suçiçeği, kızamıkçık gibi bir kısmı iyi bilinen ve aşıları olan hastalıklardır.
Streptokokların neden olduğu kızıl ise bakteriyel bir hastalıktır. Ayrıca çok sayıda hafif seyirli viral döküntülü hastalıklar vardır ki bunların ismi pek bilinmez, diğer hastalıklarla karıştırılırlar. Çok hafif seyirli ve sonucu iyi olan bu hastalıkların aşıları da yoktur. Ben burada klinik seyri ve görünümü ile en sık karşılaştığımız iki tanesinden bahsedeceğim;

Eritema İnfeksiyozum ( 5. Hastalık ) 
Genellikle 5-15  yaş arası çocuklarda görülen Parvovirüs B19’un neden olduğu bir hastalıktır. Kızlarda görülme sıklığı biraz daha fazladır. İnkübasyon dediğimiz kuluçka süresi 4-21 gün(ortalama 7-10) olup belirtisiz(subklinik) seyri fazla olan bir hastalıktır.Temastan yaklaşık bir hafta sonra hafif klinik öncesi bulgular(prodromal septomlar)ortaya çıkar.Bunlar baş ağrısı,ateş,boğaz ağrısı,burun akıntısı,kaşıntı,karın ağrısı,eklem ağrısı gibi yakınmalardır.Eklem ağrısı genellikle yetişkin kadınlarda %50 oranında ve parmaklarda görülür.Yaklaşık 7 günlük bir bulgusuz  dönemden sonra tipik ve 3 aşamalı bir döküntü ortaya çıkar.Önce yüzde tokat yemiş çocuk görünümü olarak tarif edilen kızarıklık ve ağız çevresinde solukluk görülür.1-4 gün sonra gövde,kol ve bacakların gövdeye yakın kısımlarında dantel görünümünde pembe-kırmızı döküntü gelişir.Üçünde dönemde ise kaybolan döküntünün haftalar veya aylar sonra egzersiz,tahriş,banyo ve güneşe çıkma gibi uyaranlarla tekrarlaması söz konusudur.Döküntü özellikle yetişkinlerde kaşıntılıdır.Ev içi temaslarda bulaşma riski %30-50 dir.Daha çok kış ve ilkbahar aylarında ve 4-7 yılda bir salgınlar yapar.Bulaşma genellikle solunum yolu salgılarıyladır.
Atıklarla,kan nakli veya anneden bebeğe geçiş şeklinde de bulaşma bildirilmiştir. Döküntülerin tipik olması ve hastalığın sonucunun iyiliği nedeniyle laboratuar testi gerekmez. Akyuvar(Lökosit)sayısı genellikle normaldir, hafif eozonofil (Alerjide önemli rol oynayan bir çeşit akyuvar hücresidir.) sayısında artış görülebilir.Bununla birlikte gebelik,artrit (eklem enfeksiyonları) ,hemolitik anemi varsa kan testleri gerekli olabilir.Böyle döküntülü bir hastalık olduğunda kızamık, kızamıkçık, rozeola infantum, kızıl,enteoviral döküntüler, SLE(sistemik lupus eritematosis),ilaç döküntüleri ve alerjik döküntülerden ayırt edilmelidir.
Hastalığın özgül tedavisi yoktur.Bulgulara yönelik tedavi uygulanabilir.Ateş düşürücü,kaşıntı önleyici ilaçlar,sıcaktan ve güneş ışığından uzak tutulmaları uygun olur.Hastalıktan korunmak için izolasyona gerek yoktur.Hastalarla temastan kaçınma,el yıkama yeterlidir.Çoğunlukla döküntü çıktığında bulaştırıcılıkta zaten kaybolmuştur.
 
Roseola İnfantum ( 6. Hastalık ) 
Dört yaşına kadar hemen hemen çocukların tamamının geçirdiği  ve ömür boyu bağışıklık bırakan döküntülü bir hastalıktır. Yaklaşık 3 gün süren yüksek ateşin arkasında ortaya çıkan pembe makülopopüler döküntü ile karakterize bir çocukluk çağı hastalığıdır.Herpesvirüs tip 6’nın neden olduğu bilinmektedir.İyi huylu olup en sık 9-21 aylık çocuklarda ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde görülür.Kız ve erkek çocuklarda görülme sıklığı aynıdır.Yaklaşık 3 günlük yüksek ateşin normale dönmesinden hemen sonra makülopopüler veya eritematöz döküntü ortaya çıkar.Gövdeden başlayan döküntü boyun,kol ve bacaklara yayılır.Üzerine basmakla kaybolur,kaşıntılı değildir.2 gün içinde de iz bırakmadan ve tekrarlamadan kaybolur.Belirtisiz kuluçka döneminde çocukta öksürük ve huzursuzluk vardır.İlaveten ishal,fontanel (bıngıldak) belirginliği yumuşak damakta ve uvulada eritematöz papüller ( Nagayama spots),göz çevresinde ödem,baş ve kulak arka bölgelerde lenf bezi şişmeleri ve yutma güçlükleri daha nadiren splenomegali(dalakta büyüme),ensefalapati ve konjuktival eritem vardır.Kuluçka süresi 5-15 (ortalama 9)gün olan bu hastalıkta en önemli komplikasyon ateşli dönemde görülebilen febril konvilsüyonlardır.(%6-15) Ensefalit(sıklıkla viral enfeksiyonların sebep olduğu beyin iltihabıdır.),fulminan (hızla ilerleyen) hepatit,hemofagasitik sendrom ve dissemine enfeksiyon ise nadiren görülür.
Roseola infantum için rutin tanı testine gerek yoktur.Gerektiğinde virüs kandan izole edilebilir veya serolojik olarak herpesvirus tip 6 IgG,IgM bakılabilir.Lökopeni bulunabilir.Bulaştırıcılık ateşli(viremi)dönemde,kişiye ve oral sekresyonlarla olur.
 
Enfeksiyoz mononükleoz (öpücük hastalığı), eritema infeksiyozum(5.hastalık),kızamık, kızamıkçık, ilaç döküntüsü, febrik konvülsiyon yapan diğer hastalıklar ayırıcı tanıda düşünülmelidir. Özel bir tedavi yoktur. Ateşli dönemde ateş düşürücü bazı ilaçlar ve ılık banyolar önerilir”

ÇOCUKLARDA KIZIL ENFEKSİYONU

Kızıl, çocuklarda görülen ateşli ve döküntülü bir hastalıktır. Anjine yol açan streptokok adlı bakterinin bazı türlerinin ürettiği bir toksin, hassas kişilerde kızıl döküntüsüne yol açar. Diğer çocukluk çağı döküntülerinden en önemli farkı antibiyotik tedavisi gerektirmesidir.

Kızıl, çocuklarda görülen ateşli ve döküntülü bir hastalıktır. Anjine yol açan streptokok adlı bakterinin bazı türlerinin ürettiği bir toksin, hassas kişilerde kızıl döküntüsüne yol açar. Diğer çocukluk çağı döküntülerinden en önemli farkı antibiyotik tedavisi gerektirmesidir. 
Hastalığın başlangıcında boğaz ağrısı ve ateş vardır. Çocuk kendini oldukça kötü hissetmekte, baş ağrısı, karın ağrısı, bulantıdan şikayet etmektedir. Mikrop, boğaza alındıktan 2 gün sonra döküntü görülür. Döküntü yüz ve enseden başlayıp vücuda yayılır. Kasık ve koltuk altında daha yoğun olabilir. Hafif ciltten kabarık, kaşıntılı bir döküntüdür, dokununca zımpara kağıdı hissi verir. Bu sırada, hastanın dili de beyaz veya kırmızı çileğe benzer bir görünüm alabilir. 
Kesin tanı, boğazdan alınacak kültürde streptokok bakterisinin gösterilmesiyle konur. 
Streptokok anjini geçiren biriyle yakın temas, aynı bardak, çatal-kaşığı kullanmakla mikrop bulaşır. Temastan sonra kuluçka dönemi 2-5 gündür. Ancak, kişinin hassasiyetine bağlı olarak aynı mikrobu alan başka biri, cilt döküntüsü olmadan sadece anjin geçirebilir. Hasta kişi, tedavi başlandıktan 24 saat sonra artık bulaşıcı değildir. 
Kızılda, en önemli nokta doktorun önerdiği antibiyotik tedavisini uygun şekilde kullanmak, önerilenden önce kesmemektir. Doktorunuz, eğer iğne değil de ağızdan tedaviyi tercih ederse, antibiyotik şurubu 10 gün vermeniz gerekecektir. Bu, boğazdan mikrobun tam olarak silinebilmesi ve romatizmal ateş gibi komplikasyonları önlemek için gereklidir. Çocuğun boğazı acıyacağı için kolay yutabileceği sıvı, yumuşak kıvamlı gıdalar vermek, ılık tuzlu suyla gargara yaptırmak rahatlatıcı olacaktır. Ateş için doktorunuzun önereceği ateş düşürücüyü birkaç gün kullanmanız gerekebilir. Günümüzde kızıl artık korkunç bir hastalık değildir, ancak tedavi edilmesi gereken bir döküntülü hastalık olduğu da unutulmamalıdır.

BEBEKLERDE PİŞİK (NAPKİN DERMATİTİ)

Pişik uzun sürmekteyse, geçiyor gibi oluyor ve tekrarlıyorsa mutlak gaita ve idrar tahlilleri yapılmalıdır.

Yeni doğan bebek, idrar ve dışkısını kontrolsüzce dışarı atar. Bu atıklar, bebeğin son derece hassas olan cildi üzerine, tahriş edici etkiye sahiptir. Cildin yüzeyindeki ince, koruyucu yağ tabakası, bu nem ve atıklarca geçilir ve cilt tahriş olur. Buna fırsat vermemek amacı ile, insanoğlu çok eski devirlerden beri, bebeklerin altına, atıkları emebilecek ve cildi mümkün olduğunca kuru tutacak yaprak, toprak ve daha sonraları bezler koymuşlardır. Günümüzde kağıt bazlı, bir kez kullanımlık bebek bezleri, bu konuda en yaygın kullanılan çözümdür. İster kumaş, ister kağıt bezler kullanılsın, zaman zaman bebeklerin poposunda kendisini parlak kırmızı renk ile gösteren tahriş durumları ortaya çıkar. Bu tablo pişik olarak adlandırılır. Neyse ki pişikler çoğunlukla çok ciddi tablolar halinde seyretmez. Bazı basit, temel koruyucu işlemler, bebeği pişikten veya daha ciddi durumlardan korur. Kumaş ya da kağıt bezlerin kullanılmasında en önemli konu, sık değiştirmektir. Kullanılan bez ne zaman ıslanır veya dışkı ile kirlenirse değiştirilmelidir. Amaç bebeğin altının kuru tutulmasıdır.
Eğer yeteri sıklıkta, bezleri değiştiriyorsanız, başka hiçbir şeye ihtiyacınız yoktur. Talk pudrası, günümüzde çocuk sağlığı uzmanlarınca önerilmemektedir. Eğer ille de bir pudra tatbik etmek gerekirse, mısır nişastası (bu amaca yönelik olarak hazırlanmış) önerilmektedir. Yapılan bazı çalışmaların, kullanılan pudra zerreciklerinin havada asılı kaldığı ve solunum ile bebeğin akciğerlerine gittiği, nadir de olsa pnömoni (akciğerde enfeksiyon, zatüre) yaptığı gösterilmiştir. Yeterli sıklıkta altı değişen bebeğin, pudraya ihtiyacı yoktur.
Özellikle, büyükanne-babalar torunlarına bol bol pudra serpmek, losyon sürmekten büyük keyif almaktadırlar. Bu yaklaşım pişiği engellemez. Bazı çocuk sağlığı uzmanlarına göre, kullanılan pudra ve parfüm içeren bazı ürünler, aslında bebek cildi için pişiklere neden olabilecek kimyasal maddeler içermektedir. Bu tür ürünlerin alerjik madde içermediğinden emin olmalısınız. Bebeğin, kirli altını temizlemenin en etkin yolu sabunlu su ile yıkamak, su ile durulamak ve kurulamaktır. Bir çok aile kokulu sabun veya alkol içeren ürünler kullanırlar. Bu ürünler de pişiklere neden olabilirler. Pişik görüldüğünde, hemen sadece sabunlu su ile temizliğe dönülmelidir. Bazı uzmanlar, dışkı yapılmış poponun, içine 1-2 damla bebek yağı ilave edilmiş ılık su ile hafifçe yıkanmasını önermektedirler. Bu alan, daha sonra temiz, yumuşak, emici bir bez ile temizlenir. Bebeğin altının değişimi sırasında 10-15 dakika süre ile bez bağlanmadan, bebeğin altının açık olması ve hava ile teması da oldukça koruyucudur. Bebeğin altı bağlanırken, mümkün olduğunca bel bölgesinde gevşek bağlanmalı ve havanın bez içinde dolaşması sağlanmalıdır. Bebeğin altı bağlandıktan sonra naylon bir külot (muşamba) veya sızdırmayı engelleyici katman koyulmamalıdır. Cildin hava almasını engellediği gibi nemin de içeride kalmasına neden olarak pişiklerin oluşumuna neden olur. Eğer Pişik Varsa Bebeğin altını sabunlu su ile temizleyin, durulayın ve kurulayın.
Pişik olan bölgeleri, idrar ve dışkıdan korumak için kalın tabakalar halinde, pişik için eczanelerde satılan kremlerden kullanınız. Ne Zaman Doktora Gitmeli? Bütün bebeklerde zaman zaman pişik görülebilir. Bunlar yüzeysel tahrişlerdir. Yukarıda açıkladığımız basit önlemler ile birkaç gün içinde geçmiyor ise doktorunuza başvurmalısınız. Pişik ilerledikçe cilt, daha parlak kırmızı bir renk alır, kasıklar da kızarır, kırmızı alanlardan odaklanan yuvarlak kırmızı lekeler sağlam ciltte de görülür. Çok ağrılı hale gelir, kaşıntı olabilir. Özellikle pişik kremlerine rağmen 3-4 gün devam eden olgularda, maya veya mantar enfeksiyonu düşünülür. Eğer pişik alanlarında sivilcemsi yapılar, küçük kabarcıklar görülüyor ise mikrobik enfeksiyonlar düşünülmeli ve mantar enfeksiyonu nedeniyle pişik tam olarak geçmemektedir. ve hekime gidilmelidir. Bebek Bezi ve Sağlık Bebek bezi, bebeğinizin sağlığı açısından size büyük ipuçları verir. Bebeğin günde kaç kez idrar yaptığını veya dışkılama yaptığını takip edebilirsiniz. Bu da size • Bebeğinizin yeterli su alıp almadığını • Yeni aldığı besine karşı reaksiyonunu • Üriner ve sindirim sistemi sağlığı hakkında bilgi edinmenizi sağlar. Normalde bebeğin idrar rengi neredeyse renksizdir veya hafif sarıdır. Alınan besinler, ilaçlar ve bazı hastalıklar idrar renginin değişmesine neden olur. Özellikle yeni doğan bebekler yeteri kadar su alamıyorlar ise idrar rengi pembe olabilir. Bunun nedeni ürat kristalleridir. Böyle durumlarda doktorunuza başvurmalısınız.Doktorunuz bebeğin idrarını test ederek, renk değişikliğinin susuzluktan mı yoksa başka bir nedenden mi olduğunu ayırt edecektir. 
Pişik uzun sürmekteyse, geçiyor gibi oluyor ve tekrarlıyorsa mutlak gaita ve idrar tahlilleri yapılmalıdır.

ÇOCUKLARDA ÜRTİKER(KURDEŞEN)

En sık ürtiker yapan gıdalar fındık, çikolata, balık, domates, çilek yumurta ve süttür.

Ürtiker (Kurdeşen)
Ürtiker vücudun herhangi bir yerinde gruplar halindeoluşan, soluk kırmızı renkli kabarıklıklardır. Bu döküntü bir kaç saat içinde geriler. Eski bir döküntü solarken yerine yenileri çıkabilir. Boyutları bir kalem arkası büyüklüğünden, bir tabak büyüklüğüne kadar değişebilir ve birleşerek büyük alanlar oluşturabilirler. Genellikle kaşıntılıdır, fakat yanma ve batma hissi de olabilir.
Ürtiker kan plazmasının derideki küçük damarlardan dışarı çıkması sonucu oluşur. Bu duruma histamin denen kimyasal maddenin salgılanması neden olur. Histamin mast hücresi dediğimiz hücrelerden salgılanır. allerjik reaksiyonlar, yiyeceklerin içinde bulunan bazı kimyasal maddeler ve bazı ilaçlar histamin salınımına neden olabilir. Bazen ürtikerin neden oluştuğu saptanamayabilir.
Ürtiker oldukça yaygındır. İnsanların % 10-20 si yaşamı boyunca en az bir kez ürtiker atağı geçirir. Bir çok atak bir kaç gün veya haftada geriler. Bazen de yıllarca sürebilir. 
Ürtiker göz etrafında, dudakda, cinsel bölgede geliştiğinde aşırı bir şişliğe neden olur. Bu durum hastaları korkutmasına rağmen, genellikle 24 saat içinde geriler. Bununla birlikte nefes almakta ve yutkunmakta zorluk var ise acilen bir doktora başvurulmalıdır. 
Akut Ürtiker
Altı haftadan kısa süren ürtikere akut ürtiker denilir. Bu tip ürtikerlerde genellikle ürtikere sebep olan neden bulunabilir. En sık rastlanılan neden gıdalar, ilaçlar ve enfeksiyonlardır. Böcek ısırıkları ve bazı iç hastalıkları ile birlikte görülebilir. Diğer nedenler ise basınç, soğuk ve güneş ışınlarıdır.
Gıdalar
En sık ürtiker yapan gıdalar fındık, çikolata, balık, domates, yumurta ve süttür. Pişmemiş yiyecekler pişmişlere göre daha sık olarak reaksiyona neden olur. Gıdalara eklenen katkı maddeleri ve koruyucular da ürtikere neden olabilir. 
Ürtiker neden olan yiyeceğin yenilmesinden bir kaç dakika ile 2 saat arasındaki bir sürede meydana gelir. Bu süre gıdanın sindirim sisteminden emilme süresine göre değişir. 
İlaçlar
Antibiyotik, ağrı kesici, sakinleştirici ve idrar söktürücü ilaçlar sıklıkla ürtikere neden olur. Anti asit denen mide ilaçları, romatizmada kullanılan ilaçlar, vitaminler, göz ve kulak damlaları, kabızlık ilaçları vajinal fitiller ürtiker nedeni olabilir. Bu tip bir döküntünüz olduğunda doktorunuza kullandığınız ilaçları söylemek önemlidir. 
Enfeksiyonlar
Bir çok enfeksiyon ürtikere neden olabilir. Çocuklarda soğuk algınlığı en sık rastlanılan nedendir.
Kronik ürtiker
Altı haftadan fazla süre devam eden ürtikere kronik ürtiker denilir. Bu tip ürtikerin nedenini bulmak, akut ürtikere göre çok zordur. Kronik ürtilerli hastaların çok azında etken saptanabilir. Doktorunuz ürtikerin sebebini bulmak için size bir takım sorular soracaktır. Hastalığa ait spesifik bir test bulunmadığından doktorunuz size soracağı sorular ve muayene bulgularına göre bazı testler isteyecektir. 
Fiziksel ürtikerler
Ürtiker güneş ışınları, sıcak, soğuk, basınç, titreşim ve egzersize bağlı olarak gelişebilir. Güneş ışınlarına karşı gelişen ürtikere solar ürtiker denilir. Bu durum nadiren görülür ve güneşe maruz kalındıktan bir kaç dakika sonrasında gelişir ve bir iki saat içinde geriler. Soğuğa karşı gelişen ürtiker daha yaygındır. Bu tip ürtiker soğuğa maruz kaldıktan sonra derinin ısınması ile ortaya çıkar. Eğer soğuk vücudun geniş alanını etkilemişse, çok fazla histamin salgılanır ve bu durum nefes darlığı, yaygın kızarıklık, yaygın ürtiker ve bayılmaya neden olabilir.
Dermografik ürtiker
Deride yapılan bir ovuşturma veya bir herhangi bir cisim ile bastırıldığında bu alanda ürtiker gelişmesi dermografizm olarak bilinir. Bu durum toplumda % 5 oranında görülür. Özellikle genç bayanlarda aylarca hatta yıllarca devam edebilir. 
Tedavi 
En iyi tedavi etkenin saptanması ve bu etkenden sakınılmasıdır. Bu kolaylıkla yapılamaz ve bazen imkansızdır. Doktorunuzun yazacağı antihistaminik dediğimiz ilaçlar genellikle ürtikerde iyileşme sağlar. Ürtikerin oluşmaması için en iyi yol anthistaminiklerin düzenli bir şekilde alınmasıdır. Doktorunuz size en uygun olan bir veya birden fazla antihistaminik seçeneğini reçetelenebilir. Şiddetli olgularda epinefrin veya kortizon enjeksiyonuna ihtiyaç duyulabilir.

ÇOCUKLARDA KIZAMIKÇIK ENFEKSİYONU

Gebe kadın, kızamıkçığa 4. aydan sonra yaka-lanmışsa, özellikle gebeliğin sonuna doğru çocuk, çeşitli organların etkilenmesiyle nitelenen «doğuştan kızamıkçık hastalığına yakalanmış olarak doğar.

Görünüşte enfeksiyon hastalıklarının en zararsızı olmakla birlikte, gebe kadınlarda çok tehlikeli olabilir. Virüs dölüte de geçtiğinden, sonuçlar son derece ciddidir (hastalığa yakalanan kadınların çocuklarında oluşum bozuklukları olasılığı yüksektir).
Çocuklaıdaki kızamıkçık: Çocuk, hastalığı aldıktan iki hafta sonra, hafifçe ateşlenir (38′Cin altında). Ateşle birlikte 1-2 gün süreyle nezle de olabilir. Genel durumu oldukça iyidir.
Döküntüler ateşten sonra ortaya çıkar, pek belirgin değildir; çeşitli görüîiüşte küçük kırmızı leke-cikler birkaç saat içinde bütün bedeni kaplar; üç gün içinde de yiter. Sırayla bir kızılı, bir kızamığı akla getirir ve teşhiste yanılgıya yolaçabilir.
Lenf düğümü büyümeleri büyük ölçüde yardımcı olur: Bezelye büyüklüğünde, çok sayıda ve az ağrılıdırlar; boyunda ya da ensede, kulakların arkasında, hattâ koltukaltlarında ele gelirler.
Kızamıkçık teşhisi, hele hastanın yakın çevresinde gebe bir kadın varsa, hasta kız çocuğuysa ya da gebe bir kadınsa, kesin olmalıdır. Teşhiste çeşitli laboratuvar incelemelerinden yararlanılabilir.– plazmositleri (özel bir görünüm veren akyuvarlar) araştırmak için kan formülü;
— bulaşmanın zamanını saptamak için antikor ölçümü (bulaşma yakın tarihte olmuşsa antikor oram yüksek, enfeksiyon ilerlenin evresindeyse gene yüksek, enfeksiyon eskiyse düşüktür; ama sıfır değildir).

Antikor oranı yüksek bulunursa (enfeksiyonun yeni ya da ilerleme evresinde olması), 15 gün arayla 2 kez daha kan almak gerekir: Yeni ölçümlerde de antikor oranlarının aynı bulunması hastalık bulaştığında kadının henüz gebe olmadığını, ikinci ölçümde bulunan oranın birincidekinden yüksek olması ise, hastalığın sürmekte olduğunu gösterir.
Kızamıkçığın en çok hafif biçimlerine raslamr. Hastalığın yayılmasında bu biçimler büyük rol oynar ve belirgin biçimi kadar bağışıklık sağlarlar. Bu sayede, kadınların yüzde 9O’ı, çocuk yapabilecek yaşa geldiğinde hastalığa karşı bağışıklık kazanmış olur.
Kızamıkçık kökenli dölüt hastalığı:
Kızamıkçığın asıl tehlikesi, nölütte yaptığı sakatlıklardır. Gebe kadın, hastalığa gebeliğinin ilk 12 haftası içinde yakalanmışsa, dölütün oluşum bozukluğuyla doğma tehlikesi vardır (hele kadın, hastalığa ilk ayda yakalanmışsa, tehlike oranı yüzde 50′ye yükselir). Oluşum bozuklukları çok çeşitli biçimlerde olabilir:
— kalp anormallikleri (yüzde 80′inde atardamar kanalı kapanmaz);
— göz anormallikleri (yüzde 70′inde katarakt, körlük); — hareket ve zihin gelişmesinde gecikmeler;
— sağırlık (yüzde 30′unda).
Gebe kadın, kızamıkçığa 4. aydan sonra yaka-lanmışsa, özellikle gebeliğin sonuna doğru çocuk, çeşitli organların etkilenmesiyle nitelenen «doğuştan kızamıkçık» hastalığına yakalanmış olarak doğar.
Tedavi:
Kızamıkçığın tedavisi burun ve boğazın mikroptan arındırılmasına, dinlenmeye ve çocuğun öteki çocuklardan ve gebe kadınlardan ayrılmasına dayanır. Gebe kadınlara gamaglobülin iğnesi yapmanın etkililiği kuşkuludur.
Küçük kızların kızamıkçığa yakalanmalarını sağlamak ya da daha büyük kızları aşılamak (ya sistemli olarak ya da serum incelemesiyle -bağışıklığı olmadığı anlaşıldıktan sonra), koruyucu yöntemlerdir.
Gebe kadınlarda sorun, kızamıkçığa yakalanma tarihine bağlıdır; bulaşma gebeliğin erken dönemlerinde olmuşsa çocuğu almak (tedavi amaçlı düşük) düşünülebilir.